Türkiye’nin en Büyük Biyografi ve Otobiyografi Sitesi

Lozan Antlaşması Türk Tarihinde Bir Dönüm Noktasıdır.

2025-05-18
Lozan Antlaşması Türk Tarihinde Bir Dönüm Noktasıdır.

Lozan Antlaşması Türk Tarihinde Bir Dönüm Noktasıdır.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliği kabul edilmiş, bazı sınırları tespit edilmiş ve tüm uyuşmazlıklar çözümlenmiştir. Lozan Antlaşması yüzikinci yılını 2025 Temmuzunda tamamlayacaktır ve yürürlüktedir. Herhangi bir devletin Lozan Antlaşması’nı tanımama yetkisi yoktur.

Büyük önder Atatürk Nutuk’ta, Lozan Antlaşması ile ilgili ön bilgileri şöyle vermiştir: “Lozan barış masasında söz konusu edilen meseleler, üç dört senelik yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu. Asırlık hesaplar görülüyordu. ”“Efendiler, malumdur ki, yerini yeni Türk devletinin aldığı Osmanlı Devleti Uhudu Atika (Eski Antlaşmalar) namı altında birtakım kapitülasyonların esiriydi.”

“Maziye ait müsamahaların, hataların faili biz olmadığımız halde, esasen asırların birikmiş hesapları bizden sorulmamak lazım gelirken, bu hususta da dünya ile karşı karşıya gelmek bize düşmüştü. Millet ve memleketi hakiki bağımsızlık ve hakimiyetine sahip kılmak için bu müşkülat ve fedakarlığı da göğüslemek bizim üzerimize yüklenmişti. Ben, neticenin mutlaka olumlu olacağından emin idim. Türk milletinin mevcudiyeti için, bağımsızlığı için, hakimiyeti için mutlaka elde etmeye ve temine mecbur olduğu esasların cihanca tasdik olunacağına asla şüphe etmiyordum.”

Büyük önder Atatürk, İtilaf Devletlerince Türkiye’ye kabul ettirilmek istenilen sevr antlaşması, 1921 ve 1922 teklifleri ile Millî Mücadele sayesinde ulaşılan Lozan Antlaşması sonucunu karşılaştırmalı olarak Nutuk’ta özetlemiştir.

Atatürk, tarihsel önem taşıyan bu karşılaştırmada, ülke sınırları, ayrıştırma planları, Fransız, İtalyan ekonomik nüfuz bölgeleri, İstanbul, tabiiyet, adli kapitülasyonlar, azınlıkların himayesi, askeri hükümler, ceza hükümleri, mali hükümler, iktisadi hükümler ve Boğazlar Komisyonu konularında Sevr, Mart 1921 ve Mart 1922 teklifleri ile Lozan sonucunu özetlemiş ve sonuç olarak Lozan hakkında şunları söylemiştir:

“Bu antlaşma, Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir!”

Türk tarihinde bir dönüm noktası olan Lozan Antlaşması’nın üzerinden 102 yıl geçti. 102 yıl önce, 24 Temmuz 1923’te İsmet Paşa (İsmet İnönü), 1. Dünya Savaşı’nın galip ülkelerini “Lozan’da masada” da yendi…Milliyet Gazetesi’nin kurucusu Ali Naci Karacan “Lozan” kitabında tüm detaylarıyla anlattı.

Nutuk’ta, Lozan Antlaşması müzakerelerinde, Türkiye’nin baş temsilcisi olarak İsmet İnönü’nün atanışından Mustafa Kemal ATATÜRK şöyle söz eder:
“İsmet Paşa’ya emrivaki halinde Hariciye Vekili olacağını ve ondan sonra da sulh konferansına, Heyeti Murahhasa Reisi olarak gideceğini söyledim. Paşa birdenbire mütehayyir kaldı (hayrete düştü). Asker olduğundan bahsederek, beyanı itizar… En nihayet, teklifimi bir emir telakki ederek mutavaat (uymak) gösterdi!”

Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 günü imzalandı. İmzalar atıldığında İstanbul hâlâ işgal altındaydı ve ancak antlaşma TBMM tarafından onaylandıktan sonra İstanbul’daki işgal kuvvetleri çekilip Türk ordusu İstanbul’a girecek ve bu kuvvetlerin İzmir Körfezi’nde bekleyen harp gemileri de ondan sonra çekilip gidecekti.

TBMM, 23 Ağustos 1923 günü Lozan Antlaşması’nı ve eklerini dört kanunla onayladı. Yunanistan tarafı da antlaşmayı 25 Ağustos 1923’ta onayladı fakat Lozan’da imzası bulunan devletlerin onayı gecikti. Türkiye’de 3 Mart 1924’te hilafet kaldırılmıştı, İngiltere Parlamentosu da 1924 yılında Lozan’ı onaylayacaktı. Bu durum, Lozan’da hilafetin kaldırılması için İsmet Paşa’nın İngilizlerle gizli anlaşma yaptığı, 3 Mart 1924’te hilafet kaldırıldıktan sonra İngiltere’nin de Lozan’ı onayladığı şeklinde komplocu iddialara yol açacaktı.

Lozan’da imzalar atıldıktan sonra, metnin parlamentolarda onaylanması ve işgal kuvvetlerinin tamamen çekilerek Türk ordusunun İstanbul’a girmesi en acil meseledir. Bunun yanında son derece önemli üç mesele daha vardır:

Birincisi, Lozan’da Adalet Bakanlığı’na atanması kabul edilen yabancı hukuk müşavirliğinin sona erdirilmesi ve medeni hukuk sahasında Türkiye’nin hukuk birliğine kavuşması,

ikincisi 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle boğazlarda Türkiye’nin egemenliğinin tamamlanması ve Türk ordusunun buralarda mevzilenmesi,

üçüncüsüyse 1939’da Hatay’ın ana vatana katılmasıdır.

Görülüyor ki 24 Temmuz 1923’te imzalar atılmakla birlikte Lozan 1939'da sonuçlanan bir süreçtir.

Bütün bunların her biri ayrı birer makale hatta kitap konusu olacak çapta geniş konulardır. Bu yazıda, Lozan’da imzalar atıldıktan hemen sonra Türkiye’nin karşısına çıkan iki meseleyi ele alacağız. Biri parlamentoların antlaşmayı onaylaması sorunu… Öbürü onaydan sonra işgalin fiilen sona ererek Türk ordusunun İstanbul’a girmesi…

Türkiye ve Yunanistan
Lozan Antlaşması’nın imzalanması Türkiye’de ister inkılapçı, ister muhalif bütün çevrelerde sevinçle karşılanır. İsmet Paşa (İsmet İnönü) ve arkadaşlarına İstanbul’da, yol boyunca ve Ankara Tren Garı’nda büyük sevgi gösterileri yapılır. Meclis Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa ve devlet erkânı İsmet Paşa ve arkadaşlarını garda karşılar. Türkiye’nin her yanında herkes barışın sevincini yaşamaktadır. Yunanistan’da ise sadece üzüntü vardır. Lozan’daki Yunan delegasyonunda bulunan Dimitri Kaklamanos, imza töreninde Yunan başdelegesi Venizelos’u şöyle anlatır: “Venizelos’un nasıl derin bir kasvet içinde olduğunu asla unutmayacağım… Onun imzasının altına kendi imzamı atarken, onun sararmış yüzünden bir damla gözyaşının ağır şekilde aktığını gördüm ve ‘bitti’ diye fısıldadı.”Yunanistan Megali İdea (Büyük İdeal) tutkusuyla Batı Anadolu’yu işgale kalkmış fakat sonuç yine Yunanların tabiriyle “Küçük Asya Felaketi” olmuştur. Türkiye’de bütün gazeteler Lozan Antlaşması’nın imzalanmasını büyük bir millî sevinçle haber verirken Yunan gazetelerinde Yunanistan’ı çevresinin yardımıyla ayakta durabilen sakat, bitkin bir kadın gibi gösteren karikatürler yayımlanır.

Lozan’da imzalanan antlaşmayı süratle onaylayarak yürürlüğe sokan ilk devlet Türkiye iken ikinci devlet antlaşmayı Türkiye’den iki gün sonra imzalayan Yunanistan olur. Bu iki devletin, imzalanan antlaşmayı süratle onaylayarak yürürlüğünü sağlamaya ihtiyacı vardır. 1920-22 arasındaki savaşlarda yer almadıkları için diğer devletlerin böyle acil bir ihtiyacı yoktur. Ordularını terhis eden bu devletler harp sonrasında ortaya çıkan ağır iktisadi sorunlarla uğraşmaktadır. Fiilen savaşan Türkiye ve Yunanistan’ınsa ekonomileri çok sıkıntılı durumdadır. Ordularının seferberlik yani ‘savaş hâli’ devam eder ve acilen üretime dönmeleri gerekmektedir. Yapılacak nüfus mübadelesi de bir an önce antlaşmanın onaylanıp Atina ile Ankara arasında diplomatik münasebetlerin kurulmasını gerektirir. Türkiye için en acil amaç şudur: İstanbul ve Çanakkale hâlâ işgal altındadır, Lozan Antlaşması Meclis tarafından onaylandığında işgal kuvvetleri çekip gidecektir.

Ankara’daki Lozan görüşmeleri, Nisan 2023’te yapılan seçimlerle oluşan İkinci Meclis’te 21 Ağustos 1923 Salı günü başlar, 22 Ağustos Çarşamba ve 23 Ağustos Perşembe olmak üzere üç gün devam eder... Görüşmelerde sert tartışmalar, eleştiriler olur. İsmet Paşa’nın Meclis kürsüsünde söylediği şu sözler hem Lozan’da Türklerin temel ilkesini hem de yeni kurulmakta olan millî devleti (ulus devlet) anlatır: Mütecanis (bağdaşık, bağlı), yeknesak (birlik içinde) bir vatan, bunun dâhilinde harice karşı şu gayr-ı tabiî kayıtlardan ve hükümet içinde hükümet ifade eden dahilî imtiyazlardan (kapitülasyonlar) arınmış bir vaziyet; gayr-ı tabiî malî mükellefiyetlerden âzâde bir hal, müdafaa hakkı mutlak, kaynakları bol ve serbest bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye’dir. O Türkiye’yi bu antlaşmalar ifade ve tavzih (açıklamak) etmektedir

İsmet Paşa’nın konuşmasından sonra peş peşe Lozan ve eklerinin onaylanmasına dair dört kanunun oylamasına geçilir. Antlaşma her oylamada birkaç oy farkı olmakla birlikte ezici bir çoğunlukla kabul edilir. Lozan Antlaşması’nın onay işlemleri 287 mebustan 227’sinin katıldığı oylamada, 14 ret oyuna karşılık 213 kabul oyuyla 23 Ağustos Perşembe günü tamamlanır.

Kabul oyu veren 213 isimden bazıları: Gazi Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa (Mustafa Fevzi Çakmak), İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Ali Fuat paşa (Ali Fuat Cebesoy), Hoca Mustafa Fehmi Efendi (Mustafa Fehmi Gerçeker), Şeyh Seyfi Efendi, Mahmut Celal Bayar, Feridun Fikri, Tevfik Rüştü, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yunus Nadi Abalıoğlu, Falih Rıfkı Atay, Mahmut Esat Bozkurt... Ret oyu veren 14 milletvekili arasında Hoca Esat Efendi, Faik Bey ve şair Yahya Kemal Beyatlı’den başka, sıkı Kemalist Kılıç Ali, Mustafa Necati ve Şükrü (Kaya) gibi mebuslar da vardır. Bursa Mebusu Mustafa Fehmi Efendi (Mustafa Fehmi Gerçeker) kürsüye gelerek “Dua kıraat eder” ve şehitlerin ruhuna topluca Fatiha okunmasıyla oturuma son verilir.

23 Ağustos 1923 Perşembe, saat 17.55’te; Millî Mücadele uluslararası hukuk sahasında da amacına ulaşır. Lozan Barış Antlaşması’yla bağımsız Türkiyenin uluslararası hukuk senedi TBMM’de tasdik edilir. Türkiye açısından Lozan Antlaşması bağlayıcı kanun hâline gelir ve yürürlüğe girer.

Yunanistan’a gelince, o zamanki Yunan Anayasası’na göre uluslararası antlaşmalar, parlamento onayına ihtiyaç olmaksızın “kraliyet iradesi”yle onaylanır, kanunlaşır, yürürlüğe girer. 26 Ağustos günü Türk gazetelerinde Yunanistan’ın “muahede”yi yani antlaşmayı tasdik ettiği, onayladığı haberi vardır: “Yunanistan muahedeyi tasdik etti (Selanik, 25 Ağustos (hususi). Lozan Sulh Muahedesini tasdik eden Yunan Kralı’nın iradesi bugün gazeteler ile neşredilmiştir. Kral’ın diğer bir iradesi ile harp halinin sona erdiği ilan edilmiştir. Ancak mezkûr iradeye nazaran idare-i örfiye (sıkıyönetim) ibka (devam) edilmektedir.”

Diğer gazetelerde de ertesi günden itibaren bu haberler yer alır. Yunanistan 25 Ağustos’ta Lozan Antlaşması’nı onaylar. Haberin devamında ordudan terhislerin başladığı bildirilir. Türkiye’de de böyle olur. Dikkat çekici bir husus, yıllarca Türkiye ve özellikle millî hareket aleyhine yayın yapan Yunan gazetelerinde artık Türkiye’yle dostluk yapmak gerektiği yolunda haberlerin çıkmaya başlamasıdır.

İtalya’da yükselen faşizmin bütün Doğu Akdeniz’i tehdit etmesi üzerine Atatürk ve Venizelos Türk-Yunan dostluğunu inşa edecekler, Venizelos, Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterecektir.

Meclis’in Lozan Antlaşması ve eklerine ilişkin onay kararı ertesi gün sabaha bile bırakılmadan saat 22.30’da İstanbul’daki Müttefik Devletler’e resmen bildirilir.

Bu acelenin bir nedeni vardır çünkü Lozan Antlaşması’na ek olarak imzalanan Tahliye Protokolü’ne göre antlaşma TBMM’ce onaylandığı anda Müttefik Devletler’e “bildirilir bildirilmez”, İstanbul ve Çanakkale’deki İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal kuvvetlerinin ve savaş gemilerinin derhâl çekilmeye başlaması ve altı hafta içinde Türk topraklarında işgalci yabancı asker ve ülkenin kara sularında savaş gemilerinin kalmaması gerekmektedir.

Öyle de olur, hemen ertesi sabah Bostancı ve Maltepe’de bulunan İngiltere’ye ait iki alay ve 26 topun gemiye yüklenmesiyle tahliye işlemi başlar. Onları diğer birlikler, istihkâm taburları ve tayyare bölükleri izler.

Çekilme 2 Ekim’de tamamlanır. İngiliz Parlamentosu’ndan yapılan açıklamaya göre İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin İngiliz bütçesine maliyeti aylık 260.000 sterlindir.

Lozan Antlaşması’na göre Musul meselesi, Türkiye’yle İngiltere arasında dokuz aylık bir süre içinde ikili olarak görüşülecek, sonuç alınamazsa Milletler Cemiyeti’ne havale edilecekti. İngiliz Yüksek Komiser Vekili Neville Henderson, hemen 5 Ekim’de “Dokuz aylık süre başladı” diye, TBMM Hükûmeti’nin İstanbul’daki temsilcisi Adnan Bey’e nota verdi. Bu olay İngiltere’nin nasıl hırslı bir politika yürüttüğünü gösteren örneklerden sadece biridir.

5 Ekim 1923 Salı günü Şükrü Naili Paşa kumandasındaki Türk ordusu İstanbul’un Anadolu Yakası’na, Kadıköy ve Üsküdar’a, 6 Ekim’deyse İstanbul’a girer. Ordu her iki yakada da yüz binlerin sevgi gösterileri, sevinç gözyaşları, zafer takları ve çiçek yağmurlarıyla karşılanır. Mondros Mütarekesi’nden sonra İngiliz komutanlarının 7 Kasım’da İstanbul’a gelerek bazı yetkilere el koymasını başlangıç sayarsak, İstanbul 4 yıl, 10 ay, 29 gün sonra işgalden tamamen kurtularak ay yıldızlı bayrağa kavuşur. Yunan askerleri ve idarecileri de 15 Eylül’de Karaağaç, 21 Eylül’de Bozcaada ve 22 Eylül’de İmroz Adası’ndan çekilir ve buralar Türkiye’ye katılır.

Türk ordusunun beş yıla yakın bir işgalden sonra İstanbul’a girişi “ikinci fetih’ olarak nitelenir, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle birlikte -hatta daha zorlu büyük bir zafer kazanıldığı yolunda haber ve yorumlar yayımlanır. İnkılapçı eğilimli İleri gazetesi manşetinde şöyle yazar: “485 sene evvel İstanbul’a giren Fatih zaten çürümüş olan Rum imparatorluğunu devirmiş ve Orta Çağ’ı kapamıştı. Siz, Ey bugün İstanbul’u hakkıyla fethederek gelen Türk orduları, tarihin hiçbir millete nasip etmediği şan ve şeref haleleriyle bu belde-i tayyibeye (güzel, hoş belde) girerek müslevli (işgalci) düşmanların her türlü ihtiras ve karanlık maksatlarını da tarumar ettiniz ve İslam’ın çehresini nurlandırdınız.”

Yine İleri gazetesi “Feth-i celil-i Kostantiniye” başlıklı yazısında Fatih Sultan Mehmed ve Mustafa Kemal Paşa’nın resimlerini yayımlıyor ve şöyle diyordu: “Bugün muzaffer Türk ordusu İstanbul’u yeniden fethediyor. Fakat bu feth-i celilin [büyük fethin] şerefi, 857’de (miladi 1453) İstanbul’a girmiş olan Fatih’in mübahatından [iftihar edilen başarı] daha büyüktür. Fatih; çürümüş, tefessüh etmiş bir Bizans’ı yere sermek için Anadolu mücahitlerinin şu son birkaç senede çiğneyip geçtikleri engeller kadar müşkülata maruz olmamıştı. Bugün giren ordu ise Türk milletinin seni-i azminden ve hiç yoktan çıkmıştı…”
İnkılapçı İleri gazetesi İstanbul’un kurtuluşunu, İstanbul’un Fethi’nden daha büyük bir hadise sayar fakat muhafazakâr Tevhid-i Efkâr gazetesi de bu görüştedir. Gazetenin başyazarı Ebuzziyazade Velid Bey, uzun başyazısında, Türk ordusunun İstanbul’a girmesini “İzmir zaferinden sonra birbirini izleyen ve hayretler yaratan olayların en harikası ve sonuncusu” diye yazar ve bu tarihi “ikinci fetih” olarak niteler. Gerçi bu defa İstanbul, Barış Antlaşması’yla, 1453’te ise harple alınmıştı ama bu “ikinci fetih”, 470 sene önce 1453’te “Ebu’l feth ve Gazi Sultan Mehmed Hân-ı Sâni”nin İstanbul’u fethetmesinden daha zor şartlarda başarılmıştır: “Çünkü o devirde Türk milleti tam inkişaf hâlindeydi ve karşısındaki düşman ise çürümüş ve kendi kendine zevale mahkûm olmuş Bizans İmparatorluğu’ydu. İkincisi, hücum ettiğimiz şehir, zaten senelerden beri Anadolu ve Rumeli’ndeki arazimizin ortasında sıkışmış kalmış ufak bir parçadan ibaretti… Halbuki bugünkü muazzam fetih 470 sene evvelkine nispetle büsbütün makûs (ters, olumsuz) ahval ve şerait içinde vuku bulmaktadır. Bir kere, bizim üç seneden beri yapmakta olduğumuz mücahede (gayret, mücadele) de Amerika daha dâhil olmak üzere bütün garp âlemi, bütün Hıristiyanlık âlemi bulunmaktaydı…

Millet dört senelik felaketli Dünya Harbi yüzünden bütün gücünü, kuvveti kaybetmişti… Miladi 20. asırda kuşatılmış bulunduğumuz ahval ve şerait içinde vuku bulan bu fetih, hakikaten tarihin bir benzerini daha göstermediği ve gösteremeyeceği bir harikadır…”

1453 ve 1923’te gerçekleşmiş iki ayrı olayı böyle mukayese etmek tarihçilik metodolojisi açısından isabetli olmamakla beraber, Millî Mücadele ve Lozan Antlaşması’nın yarattığı yüksek millî özgüveni yansıtması bakımından önemlidir.

Türkiye ve Yunanistan’ın Lozan’ı süratle onaylayıp yürürlüğe koymasına nazaran İtilaf Devletleri’nin antlaşmayı onaylaması neredeyse bir yıla yakın gecikir. Bilhassa İngiltere, antlaşmayı en geç onaylayan ülke olur. Bunun sebebi İngiltere’nin iç politikasındaki olaylardır. Millî Mücadele döneminde İngiltere’de iktidarda bulunan liberal-muhafazakâr koalisyonun başbakanı Lloyd George, fanatik bir Türk düşmanıdır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra toplanan Paris Kongresi’nde “Türkiye öldü” diye konuşur ve Sevr’in asıl mimarıdır.

Türklerin zaferinden sonra Başbakan Lloyd George, yanlış politikalarına karşı yükselen muhalefet karşısında 19 Ekim 1922’de istifa etmek zorunda kalır. Yerine muhafazakâr Başbakan Bonar Law Hükûmeti kurulur. Bonar sağlık sorunları yüzünden istifa edince yerine Muhafazakâr Stanley Baldwin Hükûmeti gelir. Lozan Antlaşması da bu dönemde imzalanır. Lord Curzon da Muhafazakâr Partilidir, bu iki hükûmette de görevine devam eder. Muhalefete düşen Lloyd George, Daily Telegraph gazetesinde çıkan uzun makalesinde “Türkiye’nin Lozan başarısı, medeniyetin yenilgisidir” diyor, İngiltere’nin dört yıl boyunca Türkiye’yle savaştığını hatırlatarak Lozan’ın bir “bela olduğunu” yazıyordu. Ayrıca Parlamento’da Lozan’ın aleyhine konuşmalar da yapar.

İngiliz Kralı V. George, 15 Ocak 1924’te Lordlar ve Avam Kamarası üyelerine hitaben yaptığı geleneksel yıllık konuşmasında dış politika konularını anlatırken “Türkiye ile yapılan Lozan Antlaşması’nın onaylanması” için kanun tasarısının parlamentoya sunulacağını belirtir. Antlaşma onaylanır onaylanmaz “Türkiye’yle yeni bir barışçı ilişkiler döneminin açılacağını” söyler.

Bu, muhafazakâr Stanley Baldwin Hükûmeti’nin de artık onay taraftarı olduğunu gösterir. Fakat Stanley Baldwin Hükûmeti istifa edecektir. İstanbul’daki İngiliz İşgal Komiserliği’nin 1924 başında Londra’ya gönderdiği “Türkiye Raporu”nda da Lozan Antlaşması’nın İngiliz Parlamentosu’nda onaya sunulmasındaki gecikmenin, Stanley Baldwin Hükûmeti’nin istifası olduğu yazılıdır.

Stanley Baldwin’in istifasıyla, seçimlerden birinci parti çıkan İşçi Partisi 22 Şubat 1924’te iktidara gelirken partinin lideri Ramsay MacDonald Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenir. Artık Lord Curzon devri de sona ermiştir. Bu, İngiltere tarihinde kurulan ilk İşçi Partisi Hükûmeti’dir, Liberal Parti artık hiçbir zaman birinci parti olamayacaktır.

Yeni Başbakan MacDonald, İngiltere’nin feci durumdaki iktisadi sorunlarına ve ağırlaşan Avrupa sorunlarına öncelik verir. Sömürgecilik siyasetinin artık ağır bir yük olduğuna inanmaktadır. Özel bir gezi için Ekim 1923’te İstanbul’u ziyarete geldiğinde bunu açıklayarak Lozan Antlaşması’nı “iyi bir başlangıç” olarak niteler, iktidara geldiklerinde onaylayacaklarının işaretini verir.

Ramsay MacDonald 22 Şubat’ta başbakan olup Dışişleri Bakanlığı’nı da üstüne aldıktan iki hafta sonra 6 Mart’ta Lordlar Kamarası’nda, 1 Nisan’da Avam Kamarası’nda Lozan Antlaşması’nın onay sürecini başlatır.
Hilafet ise Türkiye’de 3 Mart’ta kaldırılır. Görülüyor ki Lozan’ın İngiliz Parlamentosu’nda onay süreci Kral’ın konuşmasıyla iki ay önce başlamıştır ve hilafetin kaldırılmasıyla ilgisi yoktur.

İngiliz Parlamentosu’ndaki onay süreci 6 Haziran’da tamamlanır. Antlaşmanın 143. maddesine göre Türkiye’den sonra Müttefiklerden üç büyük devlet antlaşmayı parlamentolarında onaylayıp Paris’te tescil ettirdikleri anda bütün ülkeler için yürürlüğe girecektir. 6 Ağustos’ta Japonya, İtalya ve İngiltere’nin onay belgeleri Paris’e ulaşır, sekretarya görevini yapan Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından resmen taraflara bildirilir.

Böylece Lozan Antlaşması 6 Ağustos 1924 Çarşamba günü bütün devletler için resmen yürürlüğe girmiş olur. Gizli maddelerinin olduğunu veya yürürlük süresinin 100 yıl olduğu gibi safsatalar bir yana, Lozan bugün 102 yaşındadır. Dünya diplomasi tarihinin en uzun ömürlü antlaşmasıdır.